Kapat

Öyküleyici Anlatım Nedir? Kısaca Öyküleyici Anlatım Örnekleri

Anasayfa
Eğitim Öyküleyici Anlatım Nedir? Kısaca Öyküleyici Anlatım Örnekleri
öyküleyici-anlatım-nedir

Öyküleyici anlatım, yaşanmış ya da yaşanması mümkün vakaların yer, vakit ve kişilerle anlatılmasında kullanılan bir ifade yoludur. Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. Bu anlatımda varlıklar, nesneler bir akış, bir değişme ve gelişme içinde verilir. Olayın olduğu yerde zaman da söz konusudur.

Öyküleyici anlatımda olay, belli bir süre diliminde, bir birey ekibiyle adım atar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öyküleyici anlatımda her şey hareket halinde verilir; varlıklar, durumlar yaşamın akışı içinde gösterilir, bir durumdan başka bir duruma geçiş vardır. Vakaların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket ögesiyle sağlanır.

Öyküleyici Anlatım Örnekleri

Köyde on gün kaldıktan sonra arkadaşlar ve çocuklarımla vedalaşıp yola çıkıyorum. İlk durak uzak yaylalar olacak. Uzun ve biraz da yorucu bir yolculuktan sonra Teyran tepesine geldim. Epey yol aldıktan sonrasında at da ben de yorulmuştuk. Başımı, ellerimin arasına alıp gözlerimi kapatarak bir süre öylece kaldım. At beni anlamış gibi gelip durdu karşımda; uysallaştı, başını önüne düşürdü. Sonrasında uzaklaştı.

öyküleyici anlatım

Bu parçada öyküleyici anlatım vardır. Çünkü parçada bir olay ifadesi söz konusudur. Burada bir fotoğraf karesi benzer biçimde, kısaca durgun bir zaman diliminde bir yer ya da fert anlatılmamıştır. Varlıklar belli bir hareketlilik ve bir süre akışı içinde verilmiştir.

Öyküleyici anlatım “öğretici” (anı, günlük, biyografi, otobiyografi) ve “sanat metni” özelliği gösteren yazılarda (öykü, roman, masal) kullanılır. Öyküleyici anlatımda olay, kişi, süre, mekan ve anlatıcı ortak ögelerdir.

Öyküleyici Anlatımda Kişi (Şahıs)

Şahıs, öykü ve romanın temel ögesidir. Şahıs; öykü ve romanda ifade edilen vakaları yaşayan kişilerdir. Roman ve öykülerde çoğunlukla olaylar insan etrafında gelişir. Şahıs, olaylarda etkindir. öykü ve romandaki şahıslara “öykü yada roman kahramanı” da denir.

Örnek; Çocuk uykuya dalmamak için direniyordu ama göz kapaklarını aralamaya gücü yetmiyordu. Yarı uyur yarı uyanık şekilde fısıldaşmalara kulak veriyordu. (beyaz gemi, cengiz aytmatov)

Bu metindeki şahıs, çocuktur.

Hadise / Hadise Zinciri / Hadise Örgüsü (Olay)

Bir arada bulunmak zorunda olan en az iki şahsın veya iki şahıs yerine geçen kavram veya varlığın fert-sel değişiklikler nedeniyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması neticeyi ortaya çıkan eyleme “hadise” denir. Hadisenin ortaya çıkardığı eylem zincirine de ‘’hadise zinciri” denir.

Olay örgüsü, olaylar arasındaki bağlantılar ve olayların birbirini izleme sırası anlamına gelmektedir. Olay örgüsü; konunun, kişi-mekan (yer) gibi ögelerin dikkate alınarak örülmesi, işlenmesi, kurgulanması, konuya biçim verilmesi demektir.

Her öyküleyici anlatımda anlatılacak veya gösterilecek bir olay veya olay örgüsü bulunur. Kurmaca olmayan metinlerde (anı, biyografi…) olay örgüsü değil olay zinciri söz konusudur. Olay; yaşanmıştır veya yaşanması mümkündür. Olay örgüsü ise tasarlanmış, hayal edilmiş bir olaydan hareketle gerçekleştirilen bir düzenlemedir. Öyküleyici anlatım olay örgüsünde roman ve hikaye bulunur.

Roman ve hikayelerde iki tür olay örgüsü görülür.

1-Düz olay örgüsü: Olayların düz bir sıra halinde, kronolojik olarak anlatıldığı olay örgüsüdür.

2-İlmekli olay örgüsü: Olay akışının iç içe olduğu, arada bir geçmişe dönük olayların anlatıldığı metinlerde görülen olay örgüsüdür.

Mekân (Yer)

Öykü ve romanda anlatılan olay, değişik mekanlarda (yerlerde) geçer. Bu yerler, doğal çevrelerdir. Bu doğal çevreler; kırsal bölgeler, kent, varoş, bir ada, bir ev… olabilir.

Biz o güne kadar istasyona tren beklemeye, tren karşılamaya hiç gitmemiştik. İlgili memurlara sorup bilgi almak da gelmiyordu aklımıza… Bu sırada bir siren sesi işittik, trenin istasyona girmekte olduğunu gördük.

Bu metindeki yer, tren istasyonudur.

Zaman

Zaman, öykü veya romanda anlatılan olayın geçtiği süredir. Zaman, uzun bir süreyi içine alabileceği gibi, kısa bir zaman diliminden veya bir günden ibaret de olabilir. Roman ve öykülerde zaman “geçmiş zaman / şimdiki zaman / gelecek zaman / geniş zaman” olarak da karşımıza çıkar.

Kahya köyün meydanından geçip diğer uçtaki çıkış kapısına vardı. Kapı kapalıydı. At üzerindeyken onu açamazdı. Birilerini çağırdı. Fakat kapıyı açmak için kimse gelmedi. Bunun üzerine kendisi attan inip kapıyı açtı. (Bir Gencin Dramı, Lev Tolstoy)

Bu metindeki zaman, görülen geçmiş zamandır. Öyküleyici anlatım örneklerinden biridir.

Anlatıcı

Hikâyeyi anlatan kişiye anlatıcı denir. Öyküleyici anlatımda bir anlatıcı bulunur. Edebî metinlerden öykü ve romanda anlatıcı yazar tarafından oluşturulmuş kurmaca bir kişidir. Sanat metinlerinde (öykü ve romanda) anlata kurmaca kişi; öğretici öyküleyici metinlerde (anı, otobiyografi, biyografi, günlük) ise gerçek bir kişidir.

Öykülemede iki farklı anlatıcı vardır. Öykü ve roman gibi kurmaca eserlerde olaylar bu iki anlatıcı tarafından anlatılır.

1-Birinci kişili anlatım: Yazar olayları kendisi yaşamış, görmüş gibi anlatır. Fiiller çoğunlukla birinci tekil kişiye (ben) göre çekimlenir.

Bir gün, okuldan dönünce, avlumuza iki yabana atın bağlanmış olduğunu gördüm. Eyerlerine, koşumlarına bakılırsa, dağlardan geliyordu atlar. (Öğretmen Duyşen, Cengiz Aytmatov)

2-Üçüncü kişili anlatım: Yazar, olayları üçüncü kişinin (o) başından geçmiş gibi anlatır. Yazar, olayların gözlemcisidir. Yazar, olayları kahramandan “o” diye söz ederek anlatır. Fiiller çoğunlukla üçüncü tekil kişiye (o) göre çekimlenir. Görülen geçmiş zaman (-dili geçmiş zaman) kipi kullanılır.

Yazar romanındaki olayları değişik bakış açılarından yararlanarak yazabilir. Bir metnin bakış açısını bulabilmek için “Olaylar kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor?” sorusu sorulur.

Kâğıdı güzelce dürdü, büktü, cebine koydu, çalışma saati dolmadan hızla koşarcasına eve gitti. (Teneke, Yaşar Kemal)

Anlatıcı Bakış Açıları

Anlatmaya bağlı metinlerde, dolayısıyla roman ve hikayelerde üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır. Sanat metinlerinde anlatıcı; olayı, mekanı, kişileri ve zamanı üç temel bakış açısının birinden hareketle anlatır. Bu bakış açıları şunlardır:

1-Kahraman anlatıcının bakış açısı: Yazar (anlatıcı), romanın temel kahramanlarından biridir. Olayların merkezinde yer alan yazar (kahraman) olayları kendi bakış açısından anlatır. Burada anlatıcı, olayları kahraman kadar bilir. Anlattıkları; gördükleri, duydukları ve bildikleri ile sınırlıdır. Olaylar, düşünceler romanın kahramanı olan anlatıcının ağzından, birinci kişinin ağzından (ben) verilir.

Ben minderin üstünde sırt üstü yatıyorum; etrafımın telaşını seyrederken kendimi unutuyorum. Hatta bazen kendimi hepsinden fazla sakin buluyorum fakat bu kalabalıklar dağılıp da felâketimle baş başa kalınca dehşet… (Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa)

2-Gözlemci anlatıcı bakış açısı: Yazar, olayın kahramanlarından biri değildir ve olayların içerisinde yer almaz. Anlatıcı (yazar), olup biteni kamera sessizliğiyle arkadan izler.

Bu bakış açısında yazar, gözlemci (müşahit) konumundadır. Olayları yansız bir şekilde, gözlemlerinden hareketle anlatır. Yazarın bildikleri, kahramanın bilgilerinden daha azdır. Bu bakış açısıyla yazılmış hikaye ve romanlarda gizli bilgilere, duygulara, hayallere ve kişilerin iç dünyasındaki çatışmalara yer verilmez. Olaylar üçüncü kişinin ağzından (o) anlatılır.

Paşa, Iğdır Ovası’ndan Başköy’e geçti. Ahuri Koyağına çıktı, oradan Ahuri yaylasına geçti. Hiç kimseyle, ne bir çobanla ne bir yolcuyla, ne bir eşkıyayla karşılaşmadı. Bir kuş, bir ayı, bir tilki, bir kaplan, hiç bir canlıyla da karşılaşmadı. (Ağrı Dağı Efsanesi, Yaşar Kemal)

3-Hâkim (tanrısal) bakış açısı: Anlatıcı (yazar) olayların içinde yer almaz ve olaylara karışmaz. Anlatıcı her şeyi bilir, kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, onların en gizli bilgilerini bütün ayrıntıları ile bilir ve olayları bu bilgiler eşliğinde anlatır. Yazar, olayın kahramanlarından daha fazlasını bilir. Bu bakış açısıyla yazılan metinlerde anlatım üçüncü kişinin ağzından (o) yapılır.

Nuran’ın gitmesiyle zihni hayatı durmuş gibiydi. Sanki genç kadın bu mazi rüyasının bütün canlı ve güzel taraflarını beraberinde götürmüş, yerinde tıpkı Mümtaz’ın hayatı gibi bir kül yığını kalmıştı. O kadar dikkatle hazırladığı, beraberinde yaşadığı kahramanlar, bir daha dirilmelerine imkan olmayan gölgeler, sıska ve cansız kuklalar olmuşlardı. (Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar)

Öyküleyici Anlatım Örnekleri

Örnek:

Dalkavukları Büyük İskender’i: Tanrı’nın oğlu olduğuna inandırmışlar. İskender bir savaşta yaralanmış. Yarasından kan aktığını görünce çağırmış dalkavuklarını: “Bu ne?” demiş. “Mis gibi insan kanı değil mi?”

Ana düşünce: Gerçekler gizlenemez. (Mızrak çuvala sığmaz)

Örnek:

Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: “Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum… Dostluğumuzun gerekçesi çobandır.” demiş.

Ana düşünce: Kusursuz dost isteyen dostsuz kalır.

Örnek:

Kartaca-Roma Savaşı’nın sonunda Roma ordusu galip gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca’ya girer. Tam bu sırada bir kadın: “Komutanı görmek istiyorum!” diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken komutan: “Buraya getirin onu!” diye emir verir. Kadın komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek: “Bu askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın ölümüne neden oldu. Bu askerin cezalandırılmasını istiyorum.” der. Komutan: “Bak, der, yalan söylüyorsan ölürsün.” Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın.” der.

Ana düşünce: Kanıtlamadan kimseyi cezalandırma.

Örnek:

M.O. V.yüzyıl ressamlarından Zeuxis, elinde üzüm tutan bir çocuğun resmini yapmış. Üzümler öylesine gerçeğe benzemiş ki kuşlar gelip yemeğe kalkmışlar. Zeuxis, bundan dolayı övüldüğü zaman, üzülerek: “Çocuğu da gerçeğe uygun yapabilseydim kuşlar ondan korkar üzümleri yemeğe çalışmazlardı.” demiş.

Ana düşünce: Sanatçı için son durak yoktur.

Örnek:

Türkiye’ye gelen sanatçımız, soluğu Kapalıçarşı’ da alır. Buradaki esnafla haşır neşir olur. Türkçeyi epey ilerletir. Amacı, Kapalıçarşı’nın yağlıboya resimlerini yapmaktır. Amacına ulaşır. Hatta bu yağlıboyalarını sergilediği üç ayrı sergi açar İstanbul’da. Kapalıçarşı’nın yıllardır oradaki esnafa bile yabancı gelen, gizemli taraflarını tablolaştırır. Bir başka deyişle çarşının yerlileri sanatçının tuvallerinde tanırlar mekânlarını, dükkânlarını.

Parçada olayların olaylar üzerine gelişmesine, zamanın akışına dikkat etmişseniz öyküleme tekniğini yakalamışsınızdır. Hatta parçayı okuyup bitirince “Eee sonra ne olmuş?” diyeceğimiz geliyor. Bu da bu parçaya bir roman veya öyküden alınmış izlenimi veriyor. Yani öyküleme tekniğini gösteriyor.

Örnek:

Aşağıdaki parçada öyküleme tekniğinin özelliklerine, olay akışına, olayların birbiri ardınca sıralanmasına dikkat edin.

Yatağın altında yeşil, tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği hediyeler içinde çıkan kaşağı pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun’un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu. Galiba acıtıyor, dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca, tekrar denedim. Atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. On adım ilerideki çeşmeye koştum.

Örnek:

Aşağıdaki parça öyküleme tekniğiyle yazılmıştır. Öykülemede şart olan olay akışına, olay zincirine dikkat edelim

Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu. Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu.

Parçayı okurken gördük ki olaylar birbiri üzerine sıralanmıştır. Zaman durmamış, akmıştır. Zaten zamanın geçmesi demek olayların sıralanması demektir. Bunların hepsi öykülemenin özelliklerindendir.

Örnek:

Adem ile büyük oğlu elektrik ustası Yusuf ellerindeki birer lahmacunun son lokmalarını merdivenleri çıkarken çiğneyip yuttular. Bu sebepten merdiven başına vardıkları zaman biraz nefesleri kesilir gibi oldu. O tıkanıkla ikisi birden Osman Efendi’nin tepesine dikildiler ve ihalenin saatini sordular. Osman Efendi üstten alarak “Bekleyin şurada.” dedi.

Örnek:

“…Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım, rüzgar çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım. İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal. Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim. Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni. Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm gücüyle çekiyordu beni kendine.”

Öyküleyici Anlatım Örnek Soruları

Örnek Soru:

Adalarda oturanlar, akşamüzeri iskeleye çıkıp, gelenleri karşılar, gidenleri uğurlarlar; gençler arkadaşlarıyla buluşur; yaşlılar çay bahçelerinde, aralarında söyleşirler. Saat dokuza gelince, herkes evine dönmüş, sofraya oturmuş olur. Adalara gezmeye gelen birkaç kişi dışında kimseleri göremezsiniz ortalıkta.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?

A) Öyküleme

B) Tanımlama

C)Tartışma

D) Açıklama

E) Karşılaştırma

(1993/ÖYS)

Yanıt: A

Örnek Soru:

Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?

A) Açıklama – öyküleme
B) Tartışma – betimleme
C) Öyküleme – betimleme
D) Açıklama – tartışma
E) Örneklendirme – öyküleme

(1991/ÖYS)

Yanıt: C