Kapat

Vefa ile ilgili hikayeler

Anasayfa
Eğitim Vefa ile ilgili hikayeler
mem ne demek

Bu sayfada vefa ile ilgili hikayeler bulacaksınız. Tam 7 adet başka bir yerde bulamayacağınız vefa konulu makaleyi burada yayınlıyoruz.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 1: Mehtap’ın matkabı

Dursun işinde iyi bir marangozdu. Hazır mobilya sektörünün yükselişiyle birlikte özel tasarım mobilyalara ilginin azaldığı bir dönemde müşterilerinin taleplerine göre özel mobilya tasarımları hazırlayarak geçimini sağlamaya çalışan ve sayıları günden güne azalan birkaç marangoz ustasından biriydi.

Dursun işini çok seven aynı zamanda işkolik derecesinde işine bağlı ve çalışkan biriydi. Bazı günler atölyeden eve döndüğünde ufak tefek mobilya tamiratları ile uğraşır, kafasını yastığa koyana kadar aklı sürekli tasarlamakta olduğu veya tamir edeceği mobilyalarda olurdu.

Dursun çalışkan olduğu kadar iyiliksever ve vefalı bir insandı. Yetim büyümüştü. Fakirlik içinde geçen çocukluk ve gençlik döneminde ona sahip çıkan komşu ve aile dostlarının mobilya işlerini ücretsiz yapardı.

Dursun çok yoğun çalışmasına rağmen kendi imkanları ile hastaneye gitmekte zorlanan mahalle yaşlılarını hastaneye götürür ve alışveriş yapmak için bile evden çıkamayacak kadar hastaların alışverişlerini yapardı.

Çünkü şimdilerde hasta ve yaşlı olan kişiler bir zamanlar Dursun’un elinden tutmuş ve ona destek olmuşlardı. Dursun tam bir vefa örneğiydi. Ona zamanında bir damla bile iyiliği dokunan kişilere bir ömür vefa gösterirdi.

Dursun vefalı biriydi ama zamane gençlerinden vefa göremiyordu. Eskiden sevinsin diye özel tasarım oyuncak hediye ettiği çocuklar, büyüdükten sonra Dursun abilerini aramaz, sormaz olmuşlardı.

Hele de üniversite gençliği! Üniversiteye kadar saygıda kusur etmeyen gençler üniversiteye başladıktan sonra Dursun gibi marangoz ustalarına eski devir insanı gözüyle bakıyor, selam vermeyi kesiyorlardı.

Dursun yaptığı iyilikleri karşılık beklemeden yapmaktaydı ama insanların vefasızlığı onu üzüyordu.

Bir gün üst katına üniversiteye yeni başlamış Mehtap adında bir genç taşındı. Dursun her zamanki alışkanlığıyla eşyalarını eve yerleştirmekte zorlanan Mehtap’a yardım etti.

Mutfak masasının birkaç sandalyesinin eksik olduğunu gördü. Atölyeden birkaç tane sandalye ayarlayıp Mehtap’a hediye etti. Mehtap Dursun’un iyiliklerinden memnun kalmıştı.

Mehtap yoğun üniversite temposuna ayak uydurmaya, Dursun ise elindeki işleri yetiştirmeye çalıştığından aynı apartmanda altlı üstlü oturmalarına rağmen birkaç ay boyunca karşılaşmadılar.

Ta ki sıcak bir Mayıs akşamına kadar… Dursun her zamanki alışkanlığının aksine olarak o gün eve erken dönmüştü. Daha doğrusu matkabı bozulduğu için işine devam edememiş, evin yolunu tutmuştu.

Elindeki işi yarına teslim etmesi gerekiyordu ama matkabı bozulduğu için devam edememişti. Ödünç matkap istediği esnaf arkadaşları ise kendilerine de lazım olduğu için ödünç matkap vermemişlerdi.

Cebinde ise yeni matkap alacak parası yoktu. Eğer matkabı bir gün sonra bozulsa teslim ettiği ürünün karşılığında alacağı para ile yeni matkap satın alabilirdi. Matkabı çok ters zamanda bozulmuştu.

Matkap olmadan atölyede kalmanın bir anlamı olmadığı için Dursun o gün eve erken dönmüştü.

Apartman girişinde Mehtap ile karşılaşan Dursun selam verip evine yöneleceği sırada Mehtap Dursun’un moralinin bozuk olduğunu anladı ve sebebini sordu.

Dursun üzüntüsünün sebebini anlatınca Mehtap “Kolayı var” dedi “Biraz bekle, geliyorum”

Yaklaşık 5 dakika sonra elinde bir matkapla çıkageldi.

“Babam bunu valizime koyarken sinirlenmiştim ama bak lazım oldu” dedi Matkap.

Babası yabancı bir şehirde kah dübel deliği delmek, kah ufak mobilya tamiratları için bir matkabın lazım olacağını düşünerek Mehtap’ın valizine bir matkap koymuş ve “bu matkap sende kalsın, lazım olduğunda sen kullanamasan bile bilen biri kullanır” demişti.

Babasının tahmini gerçekleşmiş Mehtap’a lazım olmasa bile Dursun’a matkap olmuştu. Mehtap da bir vefa örneği göstererek Dursun’a matkabı ödünç vermişti.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 2: Cemile’nin çorapları

 

Cemile 70’li yıllarda oturduğu mahallede “çorapçı Cemile” lakabıyla tanınırdı. Mesleği çorap örüp satmak olan Cemile o senelerde çorap satışından iyi para kazanıyor, parası olmayanlara özenle ördüğü çorapları Allah rızası için ücret almaksızın hediye ediyordu.

Mahallenin fakir çocuklarının ayaklarında hep Cemile’nin yünden ördüğü çoraplar vardı. Cemile ücretsiz dağıttığı çoraplar için kimseden asla teşekkür beklemez, çorap örmenin verdiği hazzın kendisi için yeterli olduğunu söylerdi.

80’li yıllarda naylon çorapların piyasaya çıkmasıyla örme çorap satışları epey düşse de Cemile’nin eşinin maaşı geçinmeye yetiyordu.

90’lı yıllarda Cemile çorap satmıyor, hobi için çorap, bebek patiği örüyor ve ihtiyacı olanlara hediye ediyordu. 70’li yıllarda çorap hediye ettiği çocuklar büyümüş onlar da çocuk sahibi olmuştu. Cemile onların çocuklarına da çorap örüyordu.

2000’li yıllar Cemile’nin oldukça yaşlandığı ve artık çorap öremez olduğu yıllardı. Eşini kaybetmesi nedeniyle maddi güçlük de çekiyordu.

Gözlerinde katarakt başlangıcı olmasaydı yine de kendi işlerini görebilecek, kendi kendine yetebilecek durumda olacaktı. Fakat yaşadığı görme sorunları onu çevresinden koparmış eve mahkum etmişti. Fakirlik ve yalnızlık zoraki arkadaşları olmuştu.

Gününün neredeyse tamamını evinde geçirmek zorunda kalan Cemile teyze eskiden pencereden dışarısını seyrederek zamanını geçirirdi. Fakat gözlerindeki katarakt ilerleyince sokaktan geçenleri seçemez olmuş, karanlığa mahkum olmuştu.

Zaman zaman çorap hediye ettiği kişilerin şimdilerde ne yaptıklarını düşünür, nasıl bir hayat yaşadıklarını merak ederdi.

Ne yazık ki bu zorlu yaşlılık döneminde onu ne arayanı vardı ne de soranı..

Herkes hayat meşgalesine dalmış, kendi geçimini düşünür olmuştu. Günlerden bir gün “Hiç mi vefalı insan ile tanışmadım ben” diye sordu kendi kendine.

Gerçi o hiçbir zaman yaptığı iyilikleri karşılık bekleyerek yapmamıştı ama çocukken çorap hediye edip minik ayaklarını ısıttığı kişiler yaşlılık çilesini çektiği bu dönemde hal hatır sorsaydılar memnun kalacaktı.

Bir sabah yataktan kalktığında görme yetisini neredeyse tamamen kaybettiğini fark etti. Lambanın ışığını mutlak karanlıktan zor ayırabilecek derecede görebiliyordu.

Bundan sonraki hayatının kapkaranlık ve yalnızlık içerisinde geçeceğini düşünerek kederlenmişti. Beklemediği bir anda kapı zili çaldı. Gelen neredeyse 40 yıldır görmediği komşu kızı Safiye’ydi.

Evlendikten sonra Gaziantep’te yaşamaya başlayan Safiye İstanbul’a ziyaret için geldiğinde Cemile teyzeye de uğramıştı.

Cemile teyzenin halini gören Safiye uzun süredir onu arayıp sormadığı için kendine kızdı. Halbuki çocukluğunda ayaklarını Cemile teyzenin hediye ettiği yün çoraplar ısıtmıştı.

Bundan sonra Cemile teyzeye göz kulak olacağına ve yardım edeceğine dair kendine söz verdi. İlk iş olarak da Cemile teyzenin gözlerinin açılması için katarakt ameliyatı olmasını sağladı.

Vefalı olmak bunu gerektiriyordu. Safiye ayrıca Cemile teyzenin eski komşu ve arkadaşlarını durumdan haberdar ederek onların Cemile teyzeyle bundan sonra daha sık görüşmelerini sağladı.

“Vefa güzel şey” dedi Cemile teyze. Eskiden yapılan iyilikler vefalı dostlar sayesinde ihtiyaç zamanında geri dönüyordu.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 3: Paçov’un kaosu

 

Nalan Rus klasik eserlerinin tutkunuydu. Tolstoy, Dostoyevski gibi bilinen Rus yazarlarının tüm eserlerini daha 15 yaşına gelmeden okumuş, şimdilerde ise az bilinen Rus edebiyatçılarının kenarda kalmış, unutulmuş eserleri okuyordu.

Edebiyata olan tutkusu nedeniyle üniversitede Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü seçen Nalan için kitap kurdu tanımlamasını yapmak az gelirdi. Bu sene bölümdeki son senesiydi. Bitirme tezi Rus klasikleri baz alınarak bir özgün roman oluşturulması üzerineydi.

Nalan sayısız kitap okumuştu fakat daha önce yazarlık denemesi olmamıştı. Bir roman yazması gerekiyordu ama hangi konuda ne yazacağını bile bilmiyor, karar veremiyordu.

Hemen vefalı dostlarını telefonla aradı. Zeynep ortaokuldan beri Nalan’ın yakın arkadaşlarından biriydi. Nalan onun ödevlerine yardım etmişti. Eğer vefalıysa Zeynep de şimdi ona yardım etmeliydi.

Zeynep Nalan’a eğer konu bulamadıysa kendisini yazmasını tavsiye etti. Nalan’a ilginç diye paçoz diye takılırlardı. Aynı zamanda Rus edebiyatı düşkünü olduğu içinde lakap olarak “Paçov” kelimesini takmışlardı.

Nalan önemli durumlarda zihin karmaşası yaşayıp meseleyi kaosa dönüştürdüğü için yazacağı romanın adını Paçov’un kaosu koymayı uygun buldular.

Nalan’ın spontane gelişen meselelerde basit sorunları karma karışık hale getirip kaos yaratmasına dayalı durum komedisi tarzında bir roman tasarladılar.

Nalan’a romanını hazırlamakta yardım eden Zeynep iyi bir vefalı dost örneği sergilemişti.

Yaklaşık bir ay geçtikten sonra romanın taslağı bitmişti ama romanın bir profesyonelin denetiminden geçmesi gerekiyordu.

Nalan’ın babasının vefalı dostu Yılmaz editörlük yapmaktaydı, kendisinden bu yönde bir talep gelince ücretsiz olarak yardım edebileceğini söyledi.

Nalan’ın babası, Yılmaz’ın işsiz kaldığı aylarca ona maddi manevi destek sağlamıştı. Yılmaz vefalı birisiydi O da Nalan’a yardım ederek vefa borcunu ödemek istiyordu.

Yılmaz’ın da destekleri ile Nalan Paçov’un kaosu isimli romanını zamanında teslim etti.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 4: Tahta kaşık

 

Sezgin Bey’in aile pikniği fiyaskoya dönmek üzereydi. Bu Pazar her zamanki piknik yerlerinden farklı bir yerde piknik yapmak istemişlerdi.

Ormanın derinliklerine dalarken havanın bozacağı akıllarına gelmemişti. Sezgin manzarası güzel bir tepeye arabayı park edince ailecek otomobilden dışarıya saçılmışlar, neşeli bir piknik başlamıştı.

Fakat havadaki bulutların rengi bir süre sonra siyaha dönünce pikniği yarıda kesip yeniden arabaya doluştular.

Sezgin Bey geldiği yolu karıştırmasaydı akşam olmadan evlerinde olacaklardı ama Sezgin Bey tabelası olmayan orman yollarında yolu karıştırmış ve yanlış yola sapmıştı.

Bir süre sonra yanlış öne gittiklerini anladılar ama doğru yolun hangisi olduğunu bilmiyorlardı. Ayrıca hava karardığı için yön duygularını da kaybetmişlerdi.

Geceyi arabada geçirmek zorunda kalacaklarını düşünürken bir köylü camlarını tıklattı ve yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sordu.

Sezgin yaşadıkları olumsuzlukları aktarınca köylü aileyi misafir etmek istediğini söyledi. Köylünün yardımseverliği ailenin hoşlarına gitmişti ve memnuniyetle köylünün evinde konaklamayı kabul ettiler.

Köylünün adı İhsandı ve 40’lı yaşlarının ortalarına gelmiş olmasına rağmen evlenmemiş tek başına yaşayan bir adamdı. Tek geçim kaynağı tahta kaşık yapmak olan İhsan oldukça fakirdi ve bu fakir hayata razı olabilecek birini bulamadığı için evlenememişti.

İhsan’ın evinde konaklayan Sezgin ve ailesi ertesi gün misafirlikten memnun bir şekilde oradan ayrıldı. Ayrılırken Sezgin Bey İhsan’a kartını verdi ve onun da telefon numarasını aldı.

Bu olayın ardından henüz bir ay geçmişti ki İhsan’ın telefonu çaldı. Arayan Sezgin Bey’di. Ona bir iş teklif etmek istiyordu.

Sezgin Bey büyük bir satış firmasında çalışıyordu ve Sezgin’in ürettiği tahta kaşıkları hand made ürünler bölümünde satmayı planlamıştı. Bu fikri şirket tarafından kabul edilince de İhsan’a teklif sunmuştu.

Bundan sonra İhsan’ın ürettiği tahta kaşıklar üst gelir grubuna yüksek fiyatlardan pazarlanacak ve İhsan bundan iyi para kazanacaktı.

Sezgin bey vefalı biriydi, tahta kaşık üreten çok sayıda kişi olmasına rağmen gördüğü iyiliğe karşılık olarak köylü İhsan’a teklif sunmuştu.

Kısa süre sonra İhsan’ın maddi durumu düzeldi ve kendine uygun bir eş buldu. Bir gecelik yardımseverliğin ödülü oldukça yüksek olmuştu.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 5: Aslanın vefası

 

Hayvanat bahçesindeki yavru aslan ile bakıcısının arası çok iyiydi. Aslan’a bakmakla görevli olan Ahmet Bey yavru aslana çok iyi bakıyor, bazen menüde olmayan ama yavru aslanın sevdiği yiyecekleri bir yerlerden bulup aslanı mutlu ediyordu.

Yıllar su gibi geçmiş Ahmet Bey hayvanat bahçesinden emekli olmuştu. Artık çalışmak zorunda kalmadığı için Ahmet Bey hayvanat bahçesine gitmez olmuştu.

Aradan yıllar geçtikten sonra Ahmet Bey torununu gezdirmek için hayvanat bahçesine getirdi. Maymunlar, kuşlar, sincaplar derken sıra eskiden baktığı yavru aslanın kafesine geldi.

Yavru aslan büyümüş, dev bir aslan haline gelmişti. Ahmet bey kafese yaklaşınca aslan kafes demirlerine doğru atıldı.

Ahmet bey önce ürktü ama daha sonradan aslanın sevgi nedeniyle kendisine yaklaştığını anladı. Dev aslan Ahmet Beyin boynuna patilerini dokunuyor sanki evcil bir köpek gibi yüzünü yalıyordu.

Aslan yıllarca kendisine bakan bakıcısını unutmamıştı. Yılların özlemini bakıcısına dokunmaya çalışarak gidermeye çalışıyordu.

Aslanın vefası Ahmet beyi duygulandırmış, gözlerinden yaşlar dökülmüştü.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 6: Armudun sapı

 

Küçük Cem yemekte olan armudun sapını yanlışlıkla gözüne sokmak üzereyken dadısı Halime çevik bir hareketle armudun sapını elinden alarak çocuğun gözünün hasar görmesine engel olmuştu.

Halime’nin iyi niyetinin farkında olmayan Cem elinden armut alındığı için ağlamaya başladı ve kendine yeni bir armut verilse bile susmadı.

Halime çalıştığı evde henüz bir haftalıktı. Çocuğu ağlattığı gerekçesiyle derhal işine son verildi. Halime kendini bile savunamamıştı.

Aradan bir gün geçtikten sonra Cem’in annesinin aklına bakıcı kamerasını izlemek geldi. Kamera görüntülerini izleyince Halime’yi kovmakta hata yaptıklarını anladı. Halime gibi çevik ve çocuğuna iyi göz kulak olabilecek birini kovduğu için pişman oldu ve Halime’ye yeniden çalışmasını teklif etti.

Halime yaşadığı olumsuz olayı gerisinde bırakarak yeniden işe başladı ve çalıştığı dönemde Cem’i sayısız tehlikeden koruyarak ona güzelce baktı.

Cem’in dadıya ihtiyacı kalmayınca Halime’nin yine işine son verdiler. Fakat Cem vefalı biriydi, Halime’nin kendisine ne kadar iyi baktığının, koruyup gözetlediğinin farkındaydı. Onun bu iyiliklerine karşılık vermek istiyordu.

Okulu bitirip babasının şirketine başlayınca ilk işi yönetici asistanı olarak Halime’yi işe almak olmuştu. Bir dadının yönetici asistanı olarak işe alınması görülmüş bir şey değildi. Fakat Cem eleştirileri dikkate almayarak Halime’yi yanında çalıştırmaya devam etti ve maaşını da oldukça dolgun tuttu.

Aslında Cem’in bir yönetici asistanına ihtiyacı yoktu. Ama o kadar zenginlerdi ki birine fazladan maaş ödeseler fakir düşmeyeceklerdi.

Ayrıca Cem vefa duygusuna sahip biriydi ve kendine çocukluğunda yardım eden birini mutlu etmek ve yaşlılığında refah içinde yaşatmak istiyordu.

 

Vefa ile ilgili hikayeler 7: Ah Katerina!

 

Recep günün yorgunluğunu işten eve gelince kanepeye uzanıp dizi izleyerek atmayı alışkanlık haline getirmişti. İzlediği dizler genellikle fazla izlenilmeyen TV kanallarının ratingi düşük dizileri olurdu.

Bekarlık döneminde en iyi arkadaşları izlediği vasat dizilerin, aslında var olmayan dizi karakterleri olurdu.

Dizilerden birinde Katerina isminde bir karakter vardı. Katerina karakterine adete Recep’in ruh ikizi gibi roller yazılmaktaydı.

Recep zoru sevmeyen tembelliği seven biriydi. Dizideki Katerina karakteri de öyleydi. Rolü gereği orta halli bir Rus ailenin tembel ve umursamaz ortanca kızını oynuyordu.

Sık sık kanepede uyuya kalır ve bu sahne çıkınca Recep televizyona bakarak “Kalk Katerina yerine yat!” der ve aralarındaki huy benzerliği nedeniyle Katerina’nın bu uyuşuk haline bakıp aslında kendi ile dalga geçerdi.

Recep Katerina’nın oynadığı dizinin müdavimi olmuş, hatta git gide dizideki Katerina’ya romantik duygular beslemeye başlamıştı.

Dizinin izlenme oranları düşük olmasına rağmen ucuz yapım bir dizi olduğundan 1000 bölümü devirmişti. Recep Katerina’yı her gördüğünde “Ah Katerina!” diyerek iç çekiyordu.

Bir zaman sonra Katerina Recep’te saplantı haline geldi. Acaba Katerina gerçekte nasıl biriyidi, nasıl yaşıyordu, evli miydi bekar mıydı, bekarsa Recep ile evlenip Türkiye’ye yerleşir miydi ?

İş yerindeyken bile Recep’in aklında bu tür düşünceler cirit atıyordu.

Derken bir gün Recep kendinden beklenmeyen bir kararlılıkla Moskova uçağına bilet alıp Katerina’dan başka bir şeyi düşünmeyerek Rusya’ya uçtu.

İnternet sayesine dizi oyuncuları ve adreslerini öğrenmişti. Randevu almaksızın Katerina’nın evine gitti. Asıl adı Vasilisa Ulyana olan Katerina Rusya şartlarına göre iyi sayılabilecek bir evde yaşamaktaydı. Üstelik evliydi.

Recep’in hayallerinin yıkılması için Katerina ile tanıştıktan sonra yarım saat geçmesi yetmişti. Katerina hiç tanımadığı bu yabancıya kapıyı açmış ve yarım saat sohbet etmişlerdi.

Peki bundan sonra Recep ne yapacaktı ? Onca zamandır Katerina ile birlikte yaşamanın hayalini kurmuştu, ilk uçakla geri mi dönecekti ?

Recep’in beyni Katerina’nın evli ve kendine bakmayacak derecede zengin olduğunu öğrendikten sonra dumura uğramıştı. Katerina evli olmasa da Recep ile ilgilenmeyecek kadar zengin ve güzeldi.

Recep bir süre Moskova’nın soğuğuna aldırmayarak Katerina’nın evinin az ilerisindeki parkta, evsizler gibi kalmaya başlamıştı.

Durumdan bir süre sonra haberi olan Katerina Recep’e acıyarak ona müştemilatta kalmasını rica etti. Müştemilat konaklamak için uygun bir yer olmasa da parktan daha iyiydi.

Recep müştemilatta kalıyor ve Katerina’nın hizmetçisi ona yiyecek veriyordu. Recep’in bu saçma hayatı tam iki sene sürdü. Katerina Recep’in kendisine aşık olduğunu biliyordu, hatta kocası da bunun farkındaydı.

Fakat Katerina evliydi, üstelik Recep’e ilgi duymuyordu. Onu müştemilatlarında yer vermesinin sebebi dizi karakterine olan vefasıydı. Oynadığı dizideki karaktere birisinin bu kadar tutkuyla bağlı olmasından hoşlanmıştı.

Her hikayenin sonu güzel bitmez maalesef. Recep iki yıl Katerina’nın müştemilatında kaldıktan sonra çevresinin ülkene dön baskısı ve artan romatizma şikayetleri nedeniyle Türkiye’ye döndü ve hayatına kaldığı yerden devam etti.

Bir lokantada asgari ücretle bulaşıkçılık yapıyor, eve geldikten sonra dizi izlerken uyuya kalıyordu. Yaşadıklarından en öğrendiğini soranlara ise “Dizi karakterlerine vefa olmaz, olmamalı!” diyordu.