Kapat

Yine bir gülnihal kimin eseri

Anasayfa
Genel Kültür Yine bir gülnihal kimin eseri
Yine bir gülnihal kimin eseri

Koro çalışmalarında veya TV’lerdeki Türk Sanat Müziği konserlerinde rastlamaya alıştığımız “Yine bir Gülnihal” adlı şarkı kimin eseri, besteleniş hikayesi nedir Volbiex.com farkıyla anlatıyoruz.

Osmanlı İmparatorluğunun gerileme döneminde sadece toprak kaybedilmiyor devletin diğer ülkeler nezdindeki itibarı da giderek düşüyordu. Bu yüzden yenileşme faaliyetlerine hız verilmişti. Ama bu yenilik çalışmaları bilim ve teknoloji konularında hiç etki göstermezken, halkın tüketim anlayışı ve popüler kültür üzerinde çok etkiliydi.

Babası gibi batılılaşma konusunda gayretli olan Sultan Abdulmecid zaman zaman saraya batı ülkelerinden sanatçı ve devlet adamlarını davet eder, onları en iyi şekilde ağırlayarak hediyeler verir. Böylece onların kendi ülkelerinde Osmanlıyı iyi tanıtmalarını sağlamaya çalışır hem de batı kültüründeki yenilikleri takip ederdi.

Fransız müzik sanatçılarının Osmanlı Sarayına davetli olduğu bir gün, padişah Abdulmecid huzuruna sarayda Osmanlı müzik ustalarını da davet etmişti. Fransız bestekarlar eserlerini icra ettiler ve beğeni topladılar. Batı müziğine hayran olan Sultan Abdülmecid’in yabancı müzik adamlarına aşırı değer veriyor olması ve yabancıların kendi sanatlarını üstün görüp Osmanlı sanatkarlarının eserlerini küçümsemeleri 3. Selim ve 2. Mahmut döneminlerinden beri saraya hizmet eden Dede efendi gibi müzik dehalarını gücendiriyordu.

O yıllarda Fransızların vals dansı ve müziği tüm dünyada popülerdi. Sohbet esnasında Fransızların vals müziğinden bahsetmeleri üzerine Dede Efendi “Vals müziğinin ritmi çok önceden beri bizim müzik makamlarımız arasında var ama biz sanatsal değeri yüksek eserleri tercih ettiğimiz için vals ritmini pek kullanmayız ” gibi bir iddiada bulunur. Esasen Dede Efendi doğru söylemektedir Türk Sanat Müziğinin o kadar çok makam ve usulü vardır ki vals müziği de bunlardan birine karşılık gelmektedir. Yani Türkler müzik için onlarca makam ve usül  üzerinden çok farklı kombinasyonda beste yaparken Fransızlar tek bir makam ile (vals) dünyada popüler olmuşlardır.

Bu iddia üzerine Fransızlar Dede Efendiden vals makamına uygun bir şarkıyı icra etmesini rica ederler. Dede Efendi o gün yorgunluğunu bahane eder, ertesi gün parçayı sunacağını söyler. Dede Efendi bir müzik dehası ve usta bir bestekardır.

O gece Halil Paşa adlı birinin “Yine bir Gülnihal” şiirine Rast makamında ve Semai usulünde ¾ lük bir beste yapar. Şarkının ritmi vals makamına tıpatıp uymaktadır. Ertesi gün Dede Efendi bestesini sununca hem yerli hem de yabancılar şaşırırlar. Konuklar bu şarkı ile vals yaparlar.

Böylece Dede Efendinin “Yine bir Gülnihal” şarkısı Osmanlıda bestelenen ilk vals eseri olmuştur.

Dede Efendi’nin vals makamında bir şarkı bestelemesi padişahın hoşuna gider ve ondan başka besteler de yapmasını ister. Fakat Dede Efendi bir Mevlevi dedesidir. Yani müziği erkeklerle kadınlar karışık dans etsinler diye değil, dini motivasyon amaçlı yapanlardandır. Dinimizde ve kültürümüzde erkeklerin kadınlarla bu tür müziklerle dans etmesinin hoş karşılanmaması ve bu yönlü bir çığır açmamak için padişahla arası bozulma pahasına bir daha vals bestesi yapmaz. Zaten o günkü bestesini de bizim müziğimizin yabancı müziğinden geri kalmadığını göstermek için yapmıştır.

Hammamizade İsmail Dede Efendi kimdir ?

Kurban Bayramının ilk günü doğduğu için adını İsmail koymuşlar. Babası hamam işlettiği için de Hammamizade olarak anılmaya başlanmış. Ama en büyük ünvanı Mevlevilere has çilesini doldurup aldığı “Dede” ünvanıdır.

Hammamizade İsmail Dede Efendinin besteleri melodileri açısından zamane padişahı 3. Selime farklı ve güzel gelir. Bu sayede Dede Efendi Saraya girer.3. Selim’in tahttan indirilmesi, dolayısıyla da Lale devrinin bitmesiyle Dede Efendi’nin saraydaki görevi sona erer.

Yenilikçi padişah 2. Mahmut döneminde saraya yeniden giren Dede Efendi bu dönemde Mevlevi ayinleri besteler. Sultan Abdülmecid döneminde de sarayda hizmet vermeye devam eden Dede Efendi padişahın yabancılara aşırı hürmet göstermesini ve kendisi gibi yerli sanatkarların geri planda kalmasını içine sindiremeyip saraydan ayrılır.

500’ün üzerinde eser besteleyen Dede Efendi hacca gitmiş, orada koleraya yakalanıp vefat etmiştir.

Yine bir Gülnihal sözleri ve anlamı

Yine bir gülnihal
Aldı bu gönlümü
Sim ten gonca fem
Bibedel ol güzel

Ateşin ruhleri
Yaktı bu gönlümü
Pür eda pür cefa
Pek küçük pek güzel

Görmedim kimsede
Böyle bir dilruba
Böyle kaş böyle göz
Böyle el böyle yüz

Aşıkın bağrını
Üzmeye göz süzer
El aman pek yaman
Her zaman ol güzel

 

Bazıları bu şiirin Gülnihal adındaki bir cariyeye yazıldığını düşünse de gül fidanı anlamı taşıyan “Gülnihal” kelimesinin Osmanlıda eskiden beri şiirlerde “15-16 lık çıtır genç kız”lar için kullanıldığı düşünülürse şiirin haremdeki ismi bilinmeyen bir cariyeye yazılmış olması muhtemeldir.

Osmanlı haremine ülkenin dört bir yanındaki güzel ve potansiyeli yüksek genç kızlar getirilirdi. Bunlar gerekli eğitim alınca vezirlere veya paşalara kocaya giderlerdi. Gözde kategorisine alınırlarsa padişaha veya şehzadelerden birine de nasip olurlardı.

Şiirde bahsedilenin cariye olduğunu bibedel yani bedelsiz kelimesinden anlıyoruz. Türk kızı olsa idi mehir gerekecekti.

Gonca fem kelimesinden kızın açılmamış bir gül olduğunu yani bakire çıtır bir genç kız olduğunu anlıyoruz.

Sim ten, gümüş cilt demek, yani günümüzde porselen cilt denilen kavram. Bu da cariyenin muhtemelen Polonyalı, Sırp veya Ukraynalı bir genç kız olduğunu gösteriyor. Çünkü Anadolu’da sarışınlar olsa da ciltleri porselen olmuyor genellikle.

Şiirde kızın dudakları, kaşları, yanakları, gözü ve yüzüne ayrı ayrı övgü var. Bu özellikleri nedeniyle şairin gönlündeki ateşi tutuşturmuş. Pek küçük pek güzel denilerek kızın minyon olduğuna da dikkat çekiliyor.

Şiirden anlaşıldığına göre can alıcı bakışları olan ve naz yaparak süründüren bir cariyeymiş.

Ve en başta söylememiz gereken şeyi en sona söylüyoruz:

Şiir “Yine bir Gülnihal”  diye başladığına göre şairin harem çıtırlarına ilgi duyduğu, bu aşkın ne ilk ne de son olduğu anlaşılıyor. Osmanlı gerilerken birilerinin keyfi pek de yerindeymiş maşallah ! Bu kafayla bilim ve teknolojide neden ileri gidemedik, hayret bir şey!